Tag Archives | microsoft

Microsoft exFAT’i Linux çekirdeğine eklemek istiyor

Microsoft‘un 2006’da flash sürücüler ve SD kartlar için kullanılan bir dosya sistemi olarak tasarladığı exFAT’i Linux çekirdeğine eklemek istiyor. Tescilli olduğu için, bu sürücü ve kartları Linux makinelere eklemek için genellikle ek yazılımlar yüklemek gerekiyordu. Microsoft, exFAT’in Linux çekirdeğine eklenmesini desteklediğini ve exFAT için teknik özelliklerin yayınlandığını açıkladı. Microsoft tarafından yapılan açıklamada: “Linux topluluğunun, Linux çekirdeğinde yer alan exFAT’ı güvenle kullanabilmesi bizim için önemlidir. Bu amaçla, Microsoft’un exFAT için yayınladığı teknik özellikleri halka açık hale getireceğiz. Uyumlu, birlikte çalışabilir uygulamaların geliştirilmesini kolaylaştırmak istiyoruz.” denildi. Microsoft, exFAT’in Linux çekirdeğinin bir parçası olmasını istemenin yanı sıra, exFAT teknik özelliklerinin Open Invention Network’un Linux tanımının bir parçası olacağını umduğunu da söylüyor.

Continue Reading →

Microsoft ve Linux eskiden apaçık düşmanlardı. Topluluğun bu teklife nasıl bir tepki vereceği merakla bekleniyor. KOnu hakkında daha fazla bilgi edinmek üzere Frederic Lardinois’in techcrunch.com’da yayımlanan yazısını inceleyebilirsiniz. Konuya ilişkin olarak Free Software Foundation’ın (FSF), güzel bir açıklaması var. FSF’nin FSF statement on Microsoft joining the Open Invention Network başlıklı yazısını incelemenizi öneririz.

0

Intel ve AMD işlemcilerde bir açık daha

Hatırlanacağı gibi, ilk defa 2017 yılında saptanan Meltdown ve Spectre açığı, Google tarafından 2018 yılında yayınlanmış ve aynı yıl içinde yapılan güncellemelerle açığın giderilmesine çalışılmıştır. Açığın 1995 yılından bu yana üretilen Intel, AMD ve ARM işlemcili tüm sistemleri etkilediği bilinmektedir. Şimdi de çekirdek seviyesinde verilerin çalınmasına neden olan yeni bir açık keşfedildi. SWAPGS olarak adlandırılan ve Bitdefender araştırmacıları tarafından keşfedilen açığın yaklaşık 12 aylık olduğu ifade ediliyor. Araştırmacılar, Intel ve AMD firmalarına konu ile ilgili raporları göndermişler. SWAPGS da yine Spectre tarzında bir açık. Yani işlemcinin bir sonraki işlemi tahmin etme fonksiyonunu kullanıyor. İşlemci bir sonraki fonksiyonu tahmin ederek bileşenlerini buna hazırladığında kötü niyetli yazılımlar bu komutları izleyip zamanlamayı ayarlayarak hassas verileri elde edebiliyor.

Continue Reading →

SWAPGS açığının hem Intel hem AMD işlemcilerde olduğu ifade ediliyor ama araştırmacılar sadece Intel işlemcilerde bunu çalıştırmayı başarmış. AMD bu tarz spekülatif işlemlere karşı işlemcilerinin korumalı olduğunu ifade ediyor. Microsoft geçen hafta bu açığı kapatan bir yama yayınlamış.

1

Microsoft destek olmak için OpenAI’ye yatırım yapıyor

Microsoft; kâr amacı gütmeyen bir yapay zeka araştırma şirketi ve genel amacı insanlığa fayda sağlayabilecek yapay zekayı yaratmak olan OpenAI‘yi desteklemek amacıyla OpenAI’ye yatırım yapıyor ve ortak çalışma sürdürüyor. Microsoft; OpenAI’ye 1 milyar dolar yatırım yapıyor. OpenAI, bu vesileyle, ölçeklenecek bir donanım ve yazılım platformu geliştirmek üzere ortaklık kurduklarını bildirdi. Ortak olarak yeni Azure AI süper bilgi işlem teknolojilerini geliştireceklerini açıklayan firma, Microsoft özel bulut sağlayıcısını kullanacaklarını, bu nedenle, Microsoft Azure’nin geniş ölçekli AI sistemlerindeki yeteneklerini daha da geliştirmek için birlikte çalışacaklarını belirtti.

Continue Reading →

2015 yılının sonlarında kurulan San Francisco merkezli OpenAI, patentlerini ve araştırmalarını halka açık hale getirerek diğer kurum ve araştırmacılarla “serbest işbirliği yapmayı” amaçlıyor. Elon Musk ve Sam Altman, yapay genel zekadan kaynaklanan varoluşsal risk endişelerinden dolayı bu şirketi kurduklarını açıklamıştı. Bir bağış ile işe başlayan projeye destek verenler arasında Elon Musk, Sam Altman, Peter Thiel gibi isimler bulunmaktadır. Microsoft’un OpenAI’yi desteklemek amacıyla OpenAI’ye yatırım yaptığına ilişkin yazıyı openai.com‘da bulabilirsiniz.


OpenAI ekibi ve aileleri, Temmuz 2019

0

Yargıtay ikinci el yazılım ticaretinin yasal olduğuna karar verdi

microsoft-logo-pngBilindiği gibi, ABD ve Almanya dahil 22 ülkede ikinci el yazılım ticareti, 2006 yılından bu yana serbest. Daha önce Türkiye’de yasak olan ikinci el yazılım ticareti için Microsoft ile Türk firması VeriSil arasında devam eden davayı yargıtayın onaması ile ikinci el yazılım ticareti Türkiye’de de yasal hale gelmiş oldu. Bu karar sonunda, artıkTürkiye’de ikinci el yazılım ticareti korsan olarak nitelendirilemeyecek, ticareti yapılabilecek ve milyarlarca dolar değerindeki yazılımın, henüz ekonomik ömrünü tamamlamadan çöpe atılmasının önüne geçilebilecek. Kısa süre içinde Avrupa’da ikinci el yazılım ticaretinin lideri konumuna gelen, Türkiye’de profesyonel güvenli veri silme hizmetlerinin de eksikliğini fark eden Kozaklı EDV, 2010 yılında Türkiye’deki ortağıyla VeriSil adında firmayı kurarak güvenli veri silme ve ikinci el yazılım ticaretine başladı. Microsoft ile Türk firması VeriSil arasında bu sebeple ortaya çıkan dava, İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde görüldü ve mahkeme, 2014 yılında ikinci el yazılım ticaretinin hukuka aykırı olmadığına karar verdi. Bunun üzerine Microsoft, konuyu Yargıtay’a götürdü. Dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, “Bilgisayar Programının ikinci el satışını yasaklayan OEM lisans Sözleşmesi 16. Maddesinin, 5846 Sayılı FSEK’nin 23/2 Maddesindeki emredici hüküm karşısında geçerli olmamasına göre, Davalı Microsoft’un tüm itirazlarını reddederek, tıpkı Avrupa da olduğu gibi, artık Türkiye’de de ikinci el yazılım satışının hukuka uygun olduğunu onayladı. Böylelikle, artık Türkiye’de ikinci el yazılım satışı yasal oldu.
Continue Reading →

kmk
KMK Hukuk Bürosu kurucularından Av. Sefa Karcıoğlu Microsoft’a karşı kazandıkları davayla ilgili yaptığı açıklamada; “Türk Mahkemeleri dava kapsamında yaptığı incelemeler neticesinde Avrupa Adalet Divanı Kararlarını, uluslararası sözleşmeleri ve 5846 Sayılı FSEK Genel Hükümleri çerçevesinde karar verdi. Yazılım üreticisi Microsoft’un ikinci el yazılım satışını engelleyici hükümler içeren lisans sözleşmelerinin “geçersiz olduğuna” hükmetti. Türkiye’de ikinci el yazılım satışının hukuka uygun olduğu yönünde karar verdi. Microsoft’a karşı kazandığımız bu dava Türkiye’de ilk ve tek olup emsal karar niteliğindedir. Artık son kullanıcılar, özel sektör, devlet kurum ve kuruluşları dahil her dileyen eskimiş ya da kullanmak istemedikleri bilgisayarında yüklü lisanslı ürünlerini o bilgisayardan tamamen silmek koşuluyla istedikleri şekilde değerlendirebilirler. İsteyen satar, isteyen hediye eder, satın alan bir daha satar ve bu alışverişe hiç kimse karışamaz. Yazılım üreticisi hiçbir şekilde, “ben bu lisansı sadece sana sattım, bu lisans sadece bu bilgisayar için geçerlidir, başka bilgisayarda kullanılamaz, senden başka birisi lisansı yüklemek istediğinde ona aktivasyon vermiyorum gibi bahanelerle yazılımın tekrar satışını engelleyemez. Aksi davranış sergileyen yazılım firmaları lisanslı ürünü elinde bulunduran kullanıcıya ürünün güncel bedelini ödemekle karşı karşıya kalabilir” ifadelerini kullandı.
verisil
Davayı kazanan VeriSil Yönetim Kurulu Başkanı Adil Daniel Kozaklı ise, “Almanya’da yıllardır ikinci el yazılım alım satımı yapmaktayız. Söz konusu karar ile artık Türkiye’de de ikinci el yazılım pazarı oluşacağı kesindir. Böylelikle başta devlet kurumları olmak üzere, binlerce bilgisayarı olan işletmeler, bilgisayarlarını yenilemek istediğinde, lisanslı ürünlerini çöpe atmayıp, ikinci el ürün olarak satabilecek ve hatırı sayılır oranda tasarruf sağlayacaklardır. İkinci el yazılım piyasanın oluşması ile kullanıcı bütçesine ve ihtiyaçlarına uygun bir ürünü kolaylıkla satın alacağından, korsan yazılım kullanmak istemeyecektir” dedi.

Microsoft’un bazı uygulamalarını rekabet kurumuna şikayet eden ve Microsoft’un uygulamalarının ülke menfaatlerini gözetmediğini dile getiren İstanbul İnternet Kafecileri Esnaf Odası Başkanı Metin Baltaoğlu; “Mahkeme adaleti tesis etti ve çok memnunuz. Türkiye’de ikinci el yazılım piyasasının oluşması öncelikle milli menfaatlerimiz ve sektörümüzün gelişimi için hayati derecede önem arz ediyor. Şöyle ki, ticari mevcudiyetinin sürekliliğini sağlamak isteyen bilinçli internet kafe işletmeleri, sürekli halde teknolojiye ayak uydurmak zorundadır. Bu nedenle her 2-3 yılda bir bilgisayarlarını yenilerler. Türkiye’de 2014 yılında 5 milyon 6 yüz bin bilgisayar satıldığı, internet kafelerde 650-700 bin adet masa üstü bilgisayar bulunduğu göz önüne alınırsa ve yeni sürüm bir işletim sistemi lisansının 550 TL’ye satıldığı bilinirse bu konunun hem sektörümüz hem de ülke ekonomisi üzerindeki boyutu net halde anlaşılır. İkinci el yazılım sektörünün gelişmesiyle birlikte BSA’nın Türkiye için her yıl ortalama yüzde 60 olarak açıkladığı korsan kullanım oranının da yarı yarıya düşerek gelişmiş ülkeler seviyesine ineceği anlaşılmaktadır. bu davanın müspet neticesinin hem ülkemiz ekonomisinin kalkınması hem de Türkiye’nin uluslararası itibarı açısından hat safhada önem arz ettiğini görmemek için kör olmak gerekir” dedi.

2

Bir kurum, Microsoft illetinden nasıl kurtuldu?

Debian Türkiye Forumları‘nda Sevgili Ozmo‘nun açtığı konuyu okuyarak öğrendim. Dostlarımız, günde her biri yaklaşık 1500-2000 arası hasta bakan 4 ayrı hastane, 2 tıp merkezi, 1 kreş ve 3 diyaliz merkezini tamamen GNU/Linuxlaştırmışlar ve platformda tek bir Microsoft ürünü bırakmamışlar. Bu çok hoş çalışmayı, buradan da okuyup öğrenebilesiniz istediğim için, söz konusu uygulamaya ilişkin olarak medium.com adresinde yazılan yazıyı, buraya aktarmak istedim. Sistem admini Yuri Korolyov imzasıyla yayımlanan yazı, aynen şöyle: “Yaklaşık 4 aydır üzerinde çalıştığımız projeyi nihayet tamamladık. Günde her biri yaklaşık 1500–2000 arası hasta bakan 4 ayrı hastane 2 tıp merkezi 1 kreş 3 diyaliz merkezini nasıl tamamen Linuxlaştırdık anlatıyorum.

Continue Reading →

Evvela hastanede en büyük problem, Otomasyon Linux’da çalışan bir otomasyonu kodlamak kolay değil. Kodlasak bile güncelleme dağıtmak çok zor, yaklaşık 2000 tane client var, muhteşem bir ağ trafiği demek. Hepsinden önce switchleri yeniledik ve kabloları elden geçirdik. Yeni HP G9 ve beraberinde storage olarak 3par aldık. Ve alt yapıyı oturttuk.

Hastaneler arası güçlü bir internet hattı kurduk, Diğer lokasyonlar ana merkeze vpn ağı ile dahil oldu buraya kadar sıkıntı yok.

Otomasyona gelince otomasyonu bir program olarak değil tamamen web arayüzüne döktük. Güncelleme dağıtmak yok her bağlanışta güncel haline bağlanıyor olunacaktı.

Bir diğer büyük sorun ise radyolojiydi. Çekilen MR, CR, CT’ler nasıl görüncekti derken İsviçreli bir firma ile anlaştık yaklaşık 160 bin euroya mal oldu. Zaten pacs için bir programa ihtiyacımız vardı mevcut sistem her yıl şişiyor yeterli süre arşivleyemiyorduk. Sistem Windows’ta explorer ile sıkıntısız çalışıyordu. Web üzerinden ister dışarıdan ister içerden liteview bir tarayıcı eklentisiyle tarayıcı üzerinden her türlü görüntü rahatça incelenebilir hale geldi.

Office kısmına gelince geçtiğimiz sene Microsofttan fiyat almıştık 1500 client için öyle bir fiyat verdiler ki sanırsınız Microsoft’un hisselerini alıyoruz. Fiyatı yönetime sunmadan, ben reddetmiştim ve beraberinde Libre Office’e tamamen geçmiştik.
“Libre Office, nadirde olsa sıkıntı çıkartıp özellikle excel tipi dosyalarda veri kaybına uğrattı. Çözümü yedekten geri dönmek ya da bir kaç küçük IT numarasıyla çözebiliyoruz, bu, çok büyük sorunlar teşkil etmedi.”

Gelelim hakiki soruna en büyük problem eski hasta verilerini yeni sisteme nasıl aktaracaktık uyum sağlayacakmıydı? Bunun için Rusya’dan iki eski dostu çağırmam yeterli oldu bir gecede hallettiler ve son bir yıllık veriyi yeni sisteme uyumlu hale getirdiler.

Mail sistemi ise zaten Smarter Mail kullanılıyordu Windows’da Thunderbird üzerinden kullanıyorduk. Aynı şekilde devam ettik.

Her şeyin üstesinden geldik lisanslı tek bir Microsoft ürünü kalmadı elimizde.

Ama tabi ki en büyük sorunu clientlerda yaşadık meşhur yavru ördek sendromunu yaşadılar alışmaları adapte olmaları 1,5 ay aldı. Tabi IT departmanıda yıllarca Windows üzerinde tecrübe kazandılar onlarda yavaş yavaş uzman olmaya doğru gidiyorlar sorunları daha hızlı çözer hale geliyorlar.

Sonuç;
-2000 client Windows ve Office lisansı derdinden kurtulduk.
-Cryptolocker ve tarzı virüslerden korkumuz yok işlemiyor bize. Anti Virüs lisans derdinden kurtulduk.
-Çöken bozulan bilgisayarlara müdahale etmek çok daha kolay oldu clientlerda veri tutulmuyor driver kurma bulma derdide yok otomasyon zaten tarayıcı üzerinden dakikalar içinde çözülüyor.

Olay böyle aşağı yukarı sorunuz olursa çekinmeden paslayın.

Ben İstanbul’dan ayrılıp tatile çıkalı 2 gün oldu, şu an Greyhound’un Utah seferini yapan otobüsteyim, sevgilimin yanına dönüyorum Ciao.
Opps! Sudo make me a sandwich

Yuri Korolyov
Sistemus Adminus.”

medium.com

0

İzlem Gözükeleş: Bulut Bilişim Miti

İzlem.GozukelesBulut bilişim, son yıllarda hakkında çok konuşulan ama az tartışılan bir teknoloji. Bulut bilişim şirketleri, kurumları ve bireyleri bulut bilişimin gerekliliği konusunda ikna edebilmek için yoğun çaba harcıyorlar. Bulut bilişimin sadece gerekli değil aynı zamanda kaçınılmaz olduğuna inanmamız isteniyor. Türkiye’de bulut bilişimin bilinirliği hakkında bir araştırma yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Ama 2012 yılının ağustos ayında, ABD’de 1000 yetişkin üzerinde yapılan bir araştırma bulut bilişimin ne olduğu hakkında ciddi bir kafa karışıklığı olduğunu göstermektedir. Araştırmaya katılanların %51’i bulut bilişimin havayla ilgili bir şey olduğunu ve kötü hava şartlarından etkilenebileceğini düşünmektedir. %54’ü daha önce hiç bulut bilişimden faydalanmadığını düşünse de gerçekte %95’i farkında olmadan bulut bilişimi kullanmıştır. İşin ilginci bulut bilişimin ne olduğu bilinmemesine karşın bulut bilişimin “geleceğin iş yeri” olduğuna inananların oranı %59’dur. (http://www.forbes.com/sites/thesba/2012/11/13/americans-still-unclear-about-cloud-computing/ ). Bulut bilişimi, çok konuşulan ama tartışılmayan bir teknoloji olarak nitelendirmemin nedeni tam da bu. İnsanlar bulutun neyi ifade ettiğini bilmemelerine karşın onun hakkında olumlu düşüncelere sahipler.” diyor Sevgili İzlem Gözükeleş. Çoğu kullanıcının adını duyduğu ama kendisi hakkında pek de fikir sahibi olmadığı “bulut bilişim” konusunda son derece güzel, açıklayıcı bir yazı yazmış. Herkesin bir biçimde okuyup yararlanması gerektiğine inandığımız yazıyı, buraya aktarmanın uygun olacağını düşündük. Bu çok hoş katkı için kendisine teşekkür ediyoruz. Sayın Gözükeleş, yazısına şu biçimde devam ediyor.

Continue Reading →

“Birkaç yıl öncesine kadar bulut bilişimin herkesin üzerinde anlaştığı bir tanımı bile yoktur. Farklı bulut uzmanlarının farklı bulut tanımları vardır. Hatta ABD hükümeti 2009’da birimlerine uygun maliyeti nedeniyle bulut bilişimi dikkate almalarını önerdiğinde birim yöneticileri bulutun tam olarak ne olduğu hakkında tereddüt etmiştir. Bu nedenle hükümet, ABD Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü NIST’ten bulutu tanımlamasını istemiştir (http://www.technologyreview.com/news/425970/who-coined-cloud-computing/).

NIST’in ABD hükümeti ve sektörün temsilcileriyle beraber yürüttüğü çalışmalar neticesinde 2009 yılının kasım ayında bulut bilişim tanımının ilk taslağı yayımlanmıştır. İlk taslaktan sonra da tanımlama çalışmaları devam etmiştir. 2011 yılında eylül ayında yayımlanan tanımın 15. sürümüne göre bulut bilişim “minimum yönetim çabası ve hizmet sağlayıcısı desteği ile yayımlanabilecek ortak havuzlara ve ayarlanabilir kaynaklara (örneğin ağlar, sunucular, veri depoları, uygulamalar ve hizmetler) anında erişim sağlayan bir model” (http://csrc.nist.gov/publications/nistpubs/800-145/SP800-145.pdf) olarak tanımlamaktadır.

TSE’nin (2013) tanımına göre ise bulut bilişim, “işlemci gücü ve depolama alanı gibi bilişim kaynaklarının ihtiyaç duyulan anda, ihtiyaç duyulduğu kadar kullanılması esasına dayanan, uygulamalar ile altyapının birbirinden bağımsız olduğu ve veriye izin verilen her yerden kontrollü erişimin mümkün olduğu, gerektiğinde kapasitenin hızlı bir şekilde arttırılıp azaltılabildiği, kaynakların kullanımının kolaylıkla kontrol altında tutulabildiği ve raporlanabildiği bir bilişim türüdür.”

NIST, bulut bilişimin beş temel özelliği olduğunu belirtmektedir:

  1. Talep üzerine selfservis (On-demand self-service): Tüketici, sunucu zamanı ve depolama gibi özellikleri gereksinim duydukça otomatik olarak (insan etkileşimine gerek duymaksızın) servis sağlayıcıdan sağlayabilir.
  2. Geniş Ağ Erişimi: Çeşitli istemciler (mobil telefonlar, iş istasyonları, dizüstü bilgisayarlar, tabletler) ağ üzerinden, standart mekanizmaları kullanarak sunulan hizmetlerden faydalanabilir.
  3. Kaynak Havuzu: Birden çok tüketiciye aynı anda hizmet verilir. Tüketiciler, kullandıkları kaynağın yerini bilmeksizin, karşılarında tek bir kaynak varmışcasına hizmetlerden faydalanırlar.
  4. Hızlı esneklik: Bulut sisteminin yetenekleri, hızlı bir biçimde artırılabilir ya da azaltılabilir. Tüketiciler, sistemin kaynaklarını sınırsız olarak algılarlar.
  5. Ölçülebilirlik: Sunulan hizmetler, hem servis sağlayıcı hem de tüketici tarafından izlenebilir ve ölçülebilir.

Bulut bilişimdeki hizmet modelleri ise üç farklı biçimde karşımıza çıkmaktadır: Hizmet olarak Yazılım (Software as a Service – SaaS), Hizmet olarak Platform (Platform as a Service – PaaS) ve Hizmet olarak Altyapı (Infrastructure as a Service – IaaS).

Yazılım hizmeti modelinde bilgisayar kullanıcıları ihtiyaç duydukları yazılımı bilgisayarlarına kurmadan, hizmet sağlayıcının bilgisayarlarına internet üzerinden erişerek kullanırlar. Yıllardır kullandığımız e-posta hizmetleri (Google Mail, Yahoo Mail vb), yazılım hizmeti kapsamında değerlendirilebilir. Son yıllarda Google Apps (https://www.google.com/work/apps/business/), salesforce.com, Microsoft Office 365 vb yazılım hizmetlerinin kullanımının da yaygınlaştığı, hatta bazı kullanıcıların bu yazılımları bilgisayarlar kurulan yazılımlara tercih ettiği görülmektedir. Bu hizmetler ücretli olabileceği gibi hizmet sağlayıcılar hizmeti ücretsiz sunup hedefli reklamcılıktan gelir elde etmeyi tercih edebilir.

Platform bir hizmet olarak sunulduğunda hedef kitle son kullanıcılar değil, yazılım geliştirenlerdir. Bu modelde hizmet sağlayıcılar, işletim sistemi, web sunucu, programlama dili, veritabanı gibi yazılım geliştirmek için kullanılabilecek araçları sunar (Örneğin Google App Engine, Microsoft Azure, OrangeSpace, Heroku vb).

Altyapı hizmetinde ise sunulan fiziksel ya da sanal bilgisayarlardır. Kullanıcılar, hizmet sağlayıcının belirlediği sınırlar çerçevesinde kendisine ayrılan makineye erişip istediği işletim sistemi ve yazılımları kurabilir. Dolayısıyla en kapsamlı bulut hizmetidir.

Yazılım Hizmeti

E-Posta, sanal masaüstü, iletişim, oyunlar

Platform Hizmeti

Veritabanı, geliştirme araçları, web sunucusu

Altyapı Hizmeti

Sanal makineler, sunucular, depolama alanları, yük dengeleyiciler, ağ

Bulut bilişim, konumlandırma (deployment) modeline göre de sınıflandırılabilmektedir. Özel bulutlar, sadece belirli bir kuruluşa hizmete veren bulutlardır ve kuruluşun kendisi tarafından yönetilir. Topluluk bulutları, ortak ilgilere (görev, güvenlik, politika vb) sahip topluluklarca kullanılır ve bulutun yönetimi içerisindeki örgütlenmelerle sağlanır. Kamusal bulutların kullanımı herkese açıktır. Ama bu kullanımın ücretsiz olma zorunluluğu yoktur; kullanıcılar belirli bir ücret karşılığında hizmet alırlar ya da hizmetin karşılığını kişisel verileriyle öderler. Kamusal bulutlar, hükümet kuruluşları, üniversiteler, şirketler ya da bunların bir araya gelerek oluşturduğu örgütler tarafından işletilmektedir. Melez (hybrid) bulutlar ise yukarıdaki modellerin bir karışımı olabilmektedir.

İnsanlar neden bulut hizmetlerini seçmelidir sorusuna bulut şirketlerinin verdiği yanıtlar sunduğu hizmete göre değişmektedir. Hedef kurumsal kullanıcılar olduğunda özellikle bilişim ve haberleşme teknolojisi (BHT) kaynaklarının dışarıdan teminine vurgu yapılmaktadır. 2010 yılında yayımlanan Bulut Bilişim Dosyası’nda bulut hizmeti sağlayıcıları bulutun faydalarını aşağıdaki sözlerle ifade etmiştir (Yapıcı, 2010):

  • “Kaynak kullanımını efektif hale getiren bulut teknolojisi, veri merkezi giderlerini azaltması, bütün BHT kaynaklarının bir havuzdan ihtiyacı olduğu kadar kullanılmasını sağlaması ve bütün kaynakların tek bir yönetim sistemi ve işletim sistemi ile yönetilebilecek esnekliğe kavuşturması açısından kurumlara büyük faydalar sağlamaktadır.” (Cisco)
  • “Bulut Bilişim kişi ve kurumlara merkez serbestliği sağlar. Üstelik sabit bedeller yerine kullanılan kapasite ve hizmet kadar ödeme mantığıyla çok daha ekonomiktir. Bu sayede işletimi uzman bir kadro tarafından gerçekleştirilen güçlü altyapılarda konumlanan merkezlerdeki veri ve uygulamalarınıza İnternet üstünden kolayca ulaşabilirsiniz. Böylece bir veri merkezinin ihtiyaç duyduğu insan ve donanım masraflarıyla uğraşmaz, ayakta tutmak için enerji harcamaz, sadece kendi işinize ve ihtiyaçlarınıza odaklanırsınız.”
  • “Daha önce altyapı teknolojilerini yöneten bilgi işlem kısımları, sanal veri merkezlerinde artık altyapı servisleri sağlayan bir duruma gelmekte, fiziksel sistemleri yönetmek yerine artık is süreçleri ile alakalı kuralları yöneterek doğru uygulamaların, doğru sunucular üzerinden hizmet vermesini ve verilerin doğru disk sistemleri üzerinde depolanmasını sağlamaktadırlar.” (EMC)
  • “Müşterilerimiz bu sayede kendi için önem arz eden konulara fazla zaman ayırmayıp diğer işlerine odaklanabiliyor” (Google).
  • “Burada anahtar nokta, ‘kullandığın kadar öde modeli’” (HP)

Kısacası bilişim sektörü dışında faaliyet gösteren şirketlere, kendi işlerine odaklanmalarını ve BHT hizmetlerini dışarıdan almaları tavsiye edilmektedir.

  • Ama bulutun bir de görünmeyen (ya da gösterilmeyen) yüzü vardır. Bulut bilişim,
  • Son derece fazla enerji arzına gereksinim duymaktadır ve bulundukları çevreye zarar vermektedir.
  • Kişilerin mahremiyetini tehdit etmektedir.
  • Verilerin güvenliğinin sağlanmasında çeşitli zorluklarla karşılaşılmaktadır.
  • Kalifiye bilişim çalışanlarının işsiz kalmasına neden olacaktır.

Bulut isminin çağrıştırdığın aksine, oluşumu ve sonuçlarıyla son derece maddidir. Müşteriler, 7 gün 24 saat hizmet beklemektedir ve herhangi bir kesintiye tahammülleri yoktur. Bilgisayarların kesintisiz çalıştırılması ve soğutulması bulut şirketleri için önemli bir sorundur. Bu nedenle bulut merkezlerinin olduğu yerlerde, doğal kaynaklar tahrip edilmekte ve şirketler yerel halkla karşı karşıya gelmektedir. Yerel halk, bulut bilişimi ilk başta havada, belki uydularla ilgili bir şey sanmakta, ancak kısa bir süre sonra acı gerçeği öğrenmektedir.

Yüzlerce veri merkezinin tasarımına katılmış Peter Gross’a göre tek bir veri merkezi bile cihazlarını çalıştırmak ve soğutmak için orta büyüklükteki bir kasabadan fazla güç tüketmektedir. Çünkü harcanan enerjinin en fazla %12’si hesaplamalar için kullanılmakta enerjinin geri kalanı sunucuları talebe hazır halde tutmak için kullanılmaktadır. Talep üzerine selfservis ve esneklik kulağa hoş gelmektedir. Ama bunun bir bedeli vardır. Mühendisler, verimliliği değil kızgın müşterilerle karşılaşmamak için hizmetlerin sürekliliğini tercih etmekte ve kullanılmayan sunucuları hazır bekletmektedir. (http://www.nytimes.com/2012/09/23/technology/data-centers-waste-vast-amounts-of-energy-belying-industry-image.html?_r=0). Bu nedenle, bulut bilişimin yaygınlaşmasına en çok sevinenlerden biri ABD kömür endüstrisi olacaktır. Çünkü bulut bilişim havarilerinin savunduklarının aksine bulut bilişim gerekli enerji miktarını azaltmamakta, tam tersine artırmaktadır.

İnternette olan hiçbir sistem bilgisayar korsanlarının saldırılarına karşı tamamen korunaklı değildir. 2013 yılında Silikon Vadisi’nin devleri (Apple, Twitter, Facebook) bilgisayar korsanlarının saldırısına maruz kalmıştır (http://wapo.st/1FlBdyh). Mosco (2014) bulut bilişimdeki veri sızıntılarının ve güvenlik açıklarının sektörün bir diğer kirli sırrı olduğunu belirmektedir. Bulut dışı sistemlerin karşı karşıya olduğu tüm tehditler, bulut bilişim için de geçerlidir. Hatta bunlar bulut bilişimde artmıştır. PC’leri korumaya yönelik eski önlemler, bulut bağlamında yeterli olamamaktadır. Ayrıca veri kayıpları sadece bilgisayar korsanlarından kaynaklanmamaktadır. Servis sağlayıcıların bizzat kendileri zaman zaman yanlışlıkla müşterilerinin dosyalarını silebilmektedir (http://readwrite.com/2013/03/04/9-top-threats-from-cloud-computing).

Kullanıcı verilerinin bilgisayar korsanlarının eline geçmesi ve farklı amaçlar için kullanılması önemli bir sorundur. Ama birçok şirketin temel gelir kaynağının kullanıcıların kişisel verileri olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca ABD yasalarına göre hükümet ülke sınırları içinde bulunan bir sunucuya erişip sunucuda tutulan verileri inceleyebilir. Kullanıcıların, verilerini bilgisayarlarında tutmaktan vazgeçmesi ya da bulutlarda yedeklemesi hem şirketlerin hem de hükümetlerin gücünü artıracaktır.

Tüm bu sorunlara ve risklere karşın şirketler ve kamu kurumları bulut bilişimi tercih edebilirler. Fakat bilişim çalışanları açısından bakıldığında bulut bilişimin pek hayırlara vesile olmayacağı ortadadır. Bulut bilişim havarilerini söylemleri, 1990’lardaki özelleştirmecileri anımsatmaktadır. Yalnız bilgi işlem merkezlerindeki bilgisayarlar değil, çalışanlar da gereksiz olarak görülmektedir. Kurumlar, BTH hizmetlerini dışarıdan almaya ikna edilmek istenmektedir. Trajikomik olarak, özelleştirme tartışmalarında olduğu gibi, bunu destekleyen bilişim çalışanları da vardır.

Yine de gerçeklerin ağırlığı nedeniyle bulut bilişim şirketlerinin işi zordur.

Bulut Bilişim Nasıl Satılır?

Bireylerin ve kurumların verilerini gönül rahatlığıyla bulut şirketine teslim edebilmeleri için bu yönde bir motivasyonlarının olması gerekir. Bulut şirketi bu motivasyonu oluşturduktan sonra potansiyel müşterilerini, verilerinin güvende olduğuna ve bu verilere istedikleri zaman erişebileceklerine ikna etmelidir. Verilerinin güvenliği, mahremiyet, sistemin güvenirliği, bilgi işlem merkezinin geleceği gibi konularda potansiyel müşterinin kafasında bazı soru işaretlerinin ve kuşkuların olması doğaldır. Şirketler, verilerin güvende olduğunu ve verilere her zaman erişilebileceğini, mahremiyete önem verdiklerini söyleyeceklerdir. Ama veriler ne kadar güvendedir? Bulut şirketi piyasadan çekildiğinden müşterilerin verilerine ne olacaktır? Hükümetler müşterilerin özel verilerini istediğinde şirket bunları teslim edecek midir? Bulut şirketi, tüm bu kuşkuları ortadan kaldırmalı ve bulutun gerekliliği konusunda ikna edici olmalıdır (Mosco, 2014 : 77-123).

Bulut şirketlerinin bunda oldukça başarılı oldukları söylenebilir. Yazının başındaki anket örneğinde olduğu gibi, bulutun öncüsü bir ülkede insanlar bulutun ne olduğunu bile bilmeden ona dair olumlu fikirlere sahip olabiliyorlarsa bu durum bulut şirketlerinin başarısıdır. Bulut şirketleri, kendileri için riskli konuların (işsizlik, mahremiyet, veri kaybı ve çevre kirliliği gibi) üstünü örterek ve teknolojik çözümleri öne çıkararak son derece başarılı bir kampanya yürütmektedirler. Şirket reklamları, bloglar, “tarafsız” araştırma şirketleri ve lobi faaliyetlerinin etkisindeki hükümet politikaları dünyayı kararlı adımlarla buluta doğru sürüklemektedir.

Bulut şirketlerinin hedef kitlesine göre farklılaşan reklamları vardır. https://www.youtube.com/watch?v=MaA9l2H8BM8 adresindeki reklamı izlemenizi tavsiye ederim. Can sıkıntısı içinde bir aile… Anne, bilgisayarındaki aile fotoğrafı ile oynayarak mutluluğun resmini çiziyor ve reklamın sonunda Windows’a, doğanın kendisinden daha güzel bir aile sunduğu için teşekkür ediyor. İnsan, teknolojiyle doğaya meydan okuyor. İlginç olan ve bazılarınca eleştirilen ise reklamda bulutun kavramsal olarak çok az yer kaplaması (age). Ama bence bu reklamda amaç zaten bulutu anlatmak değil, sevdirmek.

Microsoft, bulut bilişimle bireylere daha mutlu aile tabloları sunarken kurumsal kullanıcılara bulutla güç vadediyor (http://epubs.itworldcanada.com/i/31583-cio-cloud-supplement/6):

IBM’in bulut çözümleri ise daha akıllı (smart) bir gezegen inşa ettiğini iddia etmekte ve reklamları da (https://www.youtube.com/watch?v=q_d7Io_rr2s) bu iddia üzerine kurmaktadır. 2009’dan beri bulut bilişim reklamlarına özel bir önem veren IBM’in reklamlarının anahtar kelimesi “akıllı”dır. Kullanıcılara, dönüşüm, rasyonellik, değişimin kaçınılmazlığı mesajları verilmektedir (age).

Microsoft bireysel kullanıcılara kusursuz aileler, kurumsal kullanıcılara kusursuz güç vadetmekte; IBM ise kusursuz bilgi. Bulut pazarının bir diğer önemli ismi Apple’ın bulut vaadi ise kusursuz uyum (https://www.youtube.com/watch?v=YWZTMyjmcnU ). Bireysel kullanıcı pazarına yönelen Apple, Microsoft’tan farklı olarak hayattaki kusurları düzeltmeyi değil “zaten kusursuz olan” cihazları arasındaki uyumla var olan kusursuzluğunu genişletmeyi hedeflemektedir (age).

Şirketlerin reklamları, bulutu söylemsel olarak inşa etmekte, bireylere ve kurumlara bulutun ne olduğunu, onunla ne yapabileceklerini öğretmektedir. Ama aynı zamanda çevreye verilen zararı, elektrik kesintilerini, veri kayıplarını, yaygın gözetimi ve BT sektöründeki işten çıkarmaları içeren alternatif öykülerin de önüne geçilmektedir.

Bulutun söylemsel inşasında şirketlerin doğrudan reklamlarının yanında bloglar ve sektöre dair dergiler de önemli bir yere sahiptir. Bu yayınlarda, bulutun yaygınlaşması ve potansiyel müşterilerin kafalarındaki soru işaretlerinin giderilmesi için yoğun çaba harcanmaktadır. Bulut şirketlerine, bulutun satışını kolaylaştırmak için aşağıdaki gibi taktikler verilmektedir (age):

  • Müşteri, çevreye duyarlıysa bulutu elektriği az kullanan yeşil teknoloji olarak pazarlayın
  • Müşterinin doğal felaketlerden kaynaklı kesintilere karşı kaygıları varsa bulut hizmetinin sürekliliğine vurgu yapın
  • Müşteri, belirli bir platformda (Apple, Microsoft) çalışma ve uyum ile ilgileniyorsa sanallaştırma çözümlerini anlatın
  • Bilgi işlem yöneticileri ile görüşürken ölçeklenebilirlikten ve uygulamaların kullanılabilirliğinden (availability) söz edin
  • Mali işlerden sorumlu yöneticilere maliyetlerin nasıl düşeceğini anlatın

Şirket reklamları, bloglar ve sektöre yönelik dergiler bulutun promosyonunun bir parçasıdır. Bunların nesnel ve tarafsız olmadığını biliriz. Ancak Deloitte, Forester, Gartner, McKinsey & Company vb özel düşünce kuruluşlarının ve danışmanlık şirketlerinin hazırladığı raporların nesnel değerlendirmelere dayandığı varsayılmakta ve bu raporların tarafsızlığı pek sorgulanmamaktadır. Bu kuruluşlar, her zaman bulut bilişim hakkında tamamen olumlu raporlar hazırlamasalar da bulut bilişimin gelişiminde belirleyici bir yerleri vardır. Örneğin Deloitte 2009 yılında hazırladığı bir raporda bulut bilişimi kaçınılmaz olarak göstermektedir. Mosco’nun (2014) eleştirdiği gibi Deloitte, o dönem henüz yeni yeni oluşan bir sektörün sonraki yıllarda büyük oranda genişleyeceği kehanetinde bulunmaktadır. Bu kehanetin kaynağı da bir başka araştırma şirketi olan Gartner’dır. Bu rapora benzerleri gibi bloglarda, dergilerde ve reklamlarda referans gösterildiğinde raporun etkisi daha da artacak, belki başka bir araştırma şirketi de Deloitte’nin raporundan alıntılar yapacak ve bulut bilişim miti daha da güçlenecektir.

Sözkonusu kuruluşların bir başka taktiği ise var olan sorunları kabul edermiş gibi yapıp bunları önemsizleştirmektir. Örneğin Amazon’un bulut hizmetlerinde yaşanan kesinti bulut bilişimin kurumsal kullanımının henüz hazır olup olmadığının sorgulanmasına neden olmasına karşın (http://bits.blogs.nytimes.com/2011/04/21/amazon-cloud-failure-takes-down-web-sites/) bir diğer büyük araştırma şirketi olan Forester, hazırladığı raporda yaşananları münferit olarak nitelendirmiştir. Araştırma şirketleri, ellerindeki verileri yorumlamaktan çok dünyayı buluta yönlendiren hamleler yapmaktadır (age).

Bulut bilişim, 2012 yılında Dünya Ekonomik Forumu’nun da gündemine girmiştir. Forum, Küresel Bilişim Teknolojileri Raporu’nda özellikle bulut bilişime odaklanmıştır. Raporda, ekonomik büyüme ve küresel ekonominin genel başarısı için internetin önemine, bulut bilişimin BT’nin günümüzde en ileri noktası olduğuna ve bulut bilişimin daha verimli ve yaygın olabilmesi için teknik standartların gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Ancak bulut bilişimin çevreye etkileri, kişisel veriler ve yaratacağı işsizlik yine gözardı edilmiştir (http://www3.weforum.org/docs/Global_IT_Report_2012.pdf).

İlk BT şirketleri geçmişte teknolojinin daha çok kendi kendini satacağını düşünmüş ve lobi faaliyetlerine yeterince önem vermemiştir. 1990’ların ortasına kadar politika BT şirketlerine yabancı bir konudur. Fakat son yıllarda Google, Facebook, Microsoft vb şirketlerinin ABD’de ve AB’de lobi faaliyetleri için çok ciddi harcamalar yaptıkları bilinmektedir. Bu lobi faaliyetleri yalnızca ucuz enerji, veri merkezi alanları ve benzer imtiyazlar için olmamakta şirketlerin hareket alanlarını kısıtlayan yasal düzenlemelere karşı da yapılmaktadır. Örneğin, AB’de mahremiyet yasaları bulut şirketleri için önemli bir engeldir. Google, antitröst yasalarına, Facebook mahremiyetle ilgili sınırlamalara ve Microsoft çevreyle ilgili düzenlemelere karşı lobi faaliyeti yürütmektedir. Fakat bu lobi faaliyetleri sadece kısa dönemli hedeflerle sınırlı olmamakta şirketlere ürünlerini hükümete satma ve hükümet desteği ile dışa açılma satma fırsatı da sunmaktadır.

Özetle, Mosco’nun (2014) To the cloud: Big data in a turbulent world kitabının üçüncü bölümünde ayrıntılı bir şekilde anlattığı gibi bulut bilişim miti, bulut şirketlerinin etkinlikleriyle (reklamlar, bloglar, araştırma şirketi raporları, lobi faaliyetleri, fuarlar) yaratılmış bir olgudur. Bulut bilişim, teknolojik olarak üstün ya da topluma yararlı olduğu için değil şirketler onun yaygınlaşmasını arzuladığı için yaygınlaşmaktadır.

Akıntıya Karşı

Kişisel bilgisayarlar (PC), gücü hükümetlerden, büyük şirketlerden ve laboratuvarlardan alıp sıradan kullanıcılara vermişti. Bir devrimdi… Özgür yazılım, internetteki özerk alanlar, paylaşım ancak PC’lerin sağladığı koşullarda gerçekleşebildi. Bulut bilişimle, bir karşı devrim yaşıyoruz. Kullanıcıların gücü ellerinden alınıyor; hükümetlere ve büyük şirketlere geri veriliyor. Özgür yazılım hareketi özel mülk yazılımlara kullanıcının yazılımı istediği biçimde kullanma ve değiştirme özgürlüğünü elinden aldığı için karşı çıkmıştı. Yazılım hizmeti modeli bu kısıtlamayı özel mülk yazılımlardan daha öteye götürmektedir.

Şirketlerin gücüne karşı bir şey yapılabilir mi?

Şirketlerin elindeki güce sahip değiliz. Onlar kadar lobi yapamayız. Propaganda olanaklarımız sınırlı. Ama “gerçeklerin” elimizdeki en büyük güç olduğunu düşünüyorum. Bulut bilişimdeki temel sorunları gündemde tutabilirsek bulut bilişimi önleyemesek bile şirketleri gerekli önlemleri almaya zorlayabiliriz.

Bulut bilişimin şimdiki hali doğrudan şirketlerin politikalarıyla biçimleniyor. Bunu kısmen değiştirebiliriz. Ama başka bir düzende başka bir bulut bilişimimiz olacaktı… Sonraki yazılarda SSCB’deki ve Şili’deki deneyimlere yer vereceğim.”

yarimada.gen.tr

0

"Bilgisayarınıza Güvenebilir misiniz?"

“Özel mülk yazılım, temel olarak bilgisayarın ne yaptığını kontrol edemediğiniz anlamına gelmektedir; kaynak kodunda çalışamaz ya da onu değiştiremezsiniz. Akıllı iş adamlarının, sizi dezavantajlı duruma sokmak için yollar bulması şaşırtıcı değildir. Microsoft bunu defalarca yapmıştır: Windows’un bir sürümü, hard diskinizdeki tüm yazılımı raporlayacak şekilde tasarlanmıştır; Windows Medya Player’daki yakın zamandaki bir “güvenlik” yükseltmesi, kullanıcıların yeni kısıtlamalara uymasını gerektirmiştir. Ancak Microsoft bu konuda yalnız değildir: KaZaa müzik paylaşım yazılımı, bilgisayarınızın kullanımını KaZaa’nın iş ortağının müşterilerine kiralayacak şekilde tasarlanmıştır. Bu kötü niyetli özellikler genellikle sırdır ama bunları bilseniz, ortadan kaldırmanız zordur çünkü kaynak koduna sahip değilsiniz.”

Continue Reading →

“Tabii ki, Hollywood ve müzik firmaları “DRM” (Sayısal Kısıtlama Yönetimi) için güvenilmez işletimi kullanmayı planlamaktadır, böylece indirilen videolar ve müzik, yalnızca belirtilen tek bir bilgisayar üzerinde oynatılabilir. En azından bu firmalardan alacağınız yetkilendirilmiş dosyalar kullanılarak paylaşım tamamen imkansız hale gelecektir. Ancak sizin yani halkın, bu şeyleri paylaşma özgürlüğünüz ve yeteneğiniz olmalıdır (Birilerinin şifrelenmemiş sürümleri üretmek, yüklemek ve paylaşmak için bir yol bulmasını bekliyorum, böylece DRM tamamen başarılı olmayacaktır, ancak sistem aklanmış değildir).” Richard M. Stallman

Yazının bütününü gnu.org‘da bulabilirsiniz.

0